"Bu eylemlilik ilk kez yurttaşlık kimliğini ortaya koymuş oldu. İnsanlar vatandaşlıktan yurttaşlığa geçti, sorunları bilen ve müdahil olanlara yurttaş denildi." (Ergin Cinmen)
Milyonlarca yurttaşı her akşam aynı saatte ışıklarını açıp kapatmaya, balkonlarda tencere tava çalmaya, sonra da ellerinde mumlara sokağa çıkmaya ikna eden kampanyanın fikri, Susurluk kazasından sonra şeffaf ve demokratik hukuk devleti talebini yükseltmeye kararlı bir gruptan çıktı.
Balıkesir’in Susurluk ilçesinde, 3 Kasım 1996’da bir kamyonla Mercedes’in çarpışmasıyla açığa çıkan hukuk dışı ilişkiler ağı Türkiye’nin gündemine oturmuştu. Çok sayıda düzme evrak ve ağır silahın bulunduğu sahte plakalı Mercedes’ten ortalığa devlet, mafya ve siyaset ilişkileri döküldü.
Kazanın ardından, İstanbul Meslek Odaları Koordinasyonu’ndan (İMOK) temsilcilerin de bulunduğu küçük bir grup, kafa kafaya vererek devlet içindeki çete faaliyetlerinin aydınlatılması için toplumu harekete geçirecek bir yol bulmaya çalıştı.
Eylemi örgütleyenlerin isimlerini ‘ortaya çıkartan’ gazeteci Nazım Alpman olmuştu. Alpman, 19 Şubat 1997’de Milliyet’te yazdığı haberde "Türkiye'de yakın tarihin en kitlesel eylemi olan ‘Aydınlık için bir dakika karanlık’ hareketinin fitilini ateşleyenler kim?" diyerek eylemi başlatanların Serbest Muhasebeci Mustafa Karsavuran, Diş Hekimi Muzaffer Demirci, Öğretmen Yüksel Selek, Mimar Müccella Yapıcı, Avukat Mebuse Tekay, Avukat Ergin Cinmen, Mustafa Turunç, Ali İzar, Gülbin Okatan, İlkiz Okatan, Kutlu Esendemir, Ahmet Dindar, Hayri Ata ve Akın Atalay olduğunu belirtmişti.
Avukat Mebuse Tekay, o günleri şöyle özetliyor:
‘‘Bütün Türkiye Susurluk konuşuyor, ama herkes ‘ben tek başıma ne yapabilirim ki?’ diye düşünüyordu. Sanki biri bir şey yapsa hepimiz katılacaktık. Birkaç arkadaş sessiz kalmamaya karar verdik. Öyle bir şey yapmalıydık ki, isteyen herkes buna katılabilmeli, ama yaygın bir katılım olmasa da biz kendi tepkimizi gösterebilmeliydik.[2]
Sonunda Avukat Ergin Cinmen, parlak bir fikir buldu: her akşam saat 21’de evlerin ışıkları söndürülecek. Cinmen’in ifadesiyle ışık söndürmek, ‘‘insanları fikir beyan ederken kendilerini riske atmak mecburiyetine sokmayacak’’ ve herkesin yapabileceği ‘‘minimum seviyede’’ bir eylem biçimiyidi. Tekay da fikri önce yakın arkadaşlarıyla tartıştıklarını, hemen ardından İMOK toplantısında sunduklarını anlatıyor.[3]
Fikir İMOK’ta kabul edildi ve eylemi fişekleyecek grup ‘Sürekli Aydınlık İçin Yurttaş Girişimi’ ismini aldı. Toplumun her kesimine hitap edebilmek için eylemi hiçbir siyasi partiyle ilişkilendirmeme kararı verildi. Cinmen, ‘’Herkesin siyasi görüşü vardı ama belli etmemeye çalıştık’’ diyor, siyasi parti ismi vermek istemediğini belirtiyor. Üsteleyince, ‘’Bir siyasi parti bunu alıp götürmedi ama ÖDP’li arkadaşlar daha faaldi’’ diyor.
‘Bu çağrı yurttaştan yurttaşa yapılmıştır’
Sırada çağrıyı yaymak vardı. Kısacık bir metin yazıldı:
‘‘Suç örgütlerini kuranların ve onlara görev verenlerin mutlaka yargı önüne çıkarılması konusundaki kararlı isteğimizi göstermek; olayı soruşturan merci ve kişilere destek vermek; demokratik, çağdaş, şeffaf hukuk devleti özlemimizi duyurmak için, 1 Şubat 1997 Cumartesi gününden başlayarak her gece saat 21.00’de ışıklarımızı bir dakika süreyle karartıyoruz. Ve bu ülkede yaşayan herkesi, Şubat ayı boyunca, her gece 21.00’de ışıklarını karartmaya çağırıyoruz. Bu çağrı yurttaştan yurttaşa yapılmıştır.’’
Girişim 6 Ocak’ta metni faksla meslek odalarına yolladı, odalar da ülkenin dört bir yanındaki üyelerine. 25 Ocak’ta bir basın açıklaması düzenlendi.
Çağrıya gelen binlerce cevap faksının sergilendiği basın toplantısında girişimin dile getirdiği altı talep şunlardı: ‘’Suç örgütlerini kuran ve onlara görev verenlerin yargı önüne çıkartılması, olayı soruşturan kişi ve mercilere baskı yapılmaması, kirli iş ve ilişkilerin devlet sırrı şemsiyesi altında gizlenmemesi, devletin kendi yurttaşları aleyhine çalışacak servisler kurmaması, ülkenin uluslararası platformlarda faili meçhuller, yargısız infazlar ve uyuşturucu trafiğindeki yüzde 80’lik payı ile anılmaktan çıkması ve bütün bunların demokrasi suikastine uğramadan gerçekleşmesi.’’
Eylem çeşitleniyor
1 Şubat 1997 gecesi başlayan eylem, giderek kitleselleşti. Halk, eylemi kendi yaratıcılığını kullanarak çeşitlendirmeye başladı: ışıklar yakılıp söndürülüyor, balkonlara çıkılarak düdükler, tencerelerle ses çıkartılıyordu. Eylem sokağa da dökülmüştü, yurttaşlar mumlarıyla protestolar düzenlemeye başladı.
Susurluk’ta ortaya çıkan yapının medyaya da gözünü diktiğine, örneğin Alaattin Çakıcı’nın bir medya kuruluşunu satın almaya çalıştığına dikkat çeken Avukat Ergin Cinmen, ‘’Girişim olarak medyaya da seslendik, eyleme destek vermezseniz mafyanın medyası olursunuz dedik. Gazete çalışanları zaten eylemi destekliyordu, patronları da sıcak baktılar ve katıldılar’’ diyor.
Avukat Mebuse Tekay da medyanın eylemin kitleselleşmesindeki önemini anlatıyor:
‘’Televizyonlar, il il, semt semt dolaşıyor, yanıp sönen ışıkları, sokaklara taşan kalabalığı ekrana taşıyor, toplumun sevgi, saygı, hayranlık duyduğu kişileri ışıklarını yakıp söndürürken gösteren klipleri yayına sokuyordu. Birçok radyo saat 21:00’de yayınını keserek eylemi hatırlatıyor, gönderdiğimiz kaseti yayına sokuyor, bir kısmı Semiha Yankı’nın yeniden seslendirilen ‘Seninle Bir Dakika’ şarkısını, bir kısmı da Moğollar’ın ‘Bir şey yapmalı’ şarkısını giriyordu. Birçok sinemada, tüm matinelerde filmden önce eyleme çağıran görüntüler perdeye yansıyordu. Saat 21:00’de oyuna başlamadan ışıklarını yakıp söndüren tiyatrolar, eğlence yerleri, pastaneler şaşırtıcı olmaktan çıkmıştı.’’
Başbakan Necmettin Erbakan’ın eylem için ‘gulu gulu dansı’ ve ‘ışıklarını kapatanlar fesatlar’ yorumu ile Adalet Bakanı Şevket Kazan’ın ‘Mum söndü oynuyorlar’ açıklaması yoğun tepkiye yol açtı. Alevi yurttaşların da dahil olduğu birçok grup yurt içi ve yurt dışında protestolar düzenledi.
Bu arada 4 Şubat’ta Sincan’da tanklar yürüdü. Tepkiler gitgide Refah Partisi (RP) ve Doğruyol Partisi (DYP) koalisyonuna yönlenmeye başlamıştı. Avukat Ergin Cinmen’e göre, ‘’Önemli bir kesim ışıklarını Susurluk’la ilgili yakıp söndürürken önemli bir kesim de Refahyol’a karşı tepkisini koyuyordu.’’
Televizyon kanalları askeri lojmanları gösterip ‘eyleme destek veriyorlar’ haberleri geçmeye başladı. Cinmen, bu sıralarda orduya seslenerek eylemin çalınmamasını ve olası bir darbeyi meşrulaştırmak için kullanılmamasını talep ettiklerini, ancak ordunun eylemi manipüle etmesini engelleyemediklerini anlatıyor.
Gösterilere polis şiddeti
Cinmen, sivil itaatsizliği tanımlarken ‘’Esas özelliği şiddet içermemesidir, yasa çiğneyebilir, irili ufaklı suç işleyebilirsiniz. Ama başkasına zarar vermemeli’’ diyor ve Bir Dakika Karanlık eylemlerinde şiddete başvurulmadığını belirtiyor.
Buna rağmen, Şubat ortasından itibaren polis ve Özel Tim ekipleri sokağa çıkan eylemcilere müdahale etmeye ve gözaltılara başladı.[4] Radikal’de 17 Şubat’ta çıkan bir haber, Samsun’daki eyleme müdahale eden 100’ü aşkın polis ve Özel Tim’cinin dokuz kişiyi gözaltına aldıklarını belirtiyordu. Aynı gün Hürriyet, Antalya’da polis müdahalesi sonucu bir grup eylemcinin yaralandığını ve eylemcilerden Celal Cankoru’nun hayatını kaybettiğini yazdı.
Sabahgazetesi haberi “Antalya’da ‘1 Dakika Karanlık’ Eyleminden Sonra Polisin Dövdüğü Emekli Bankacı Öldü” spotuyla ve Cankoru’nun baygın halde sürüklenirken fotoğrafıyla verdi. Cankoru’nun eşi, polisin olayı örtbas etmek istediğini ve dava açacağını söyledi. Hürriyet’te yayınlanan haberdeyse Cankoru’nun otopsisinin sonuçlandığı ve ölüm sebebinin kalp krizi ve akciğer ödemi olduğu belirtiliyordu.
18 Şubat’ta Hürriyet’te İstanbul’da polis tarafından öldürüldüğü düşünülen bir gencin annesiyle yapılan görüşme “Oğlumu katlettiler” başlığıyla yayınlandı. Anne, pankart asmak isteyen oğlunun bir örgüte üye olmadığını ve suçsuz olduğunu söylemişti.
18 ve 19 Şubat’ta, İçişleri Bakanı Meral Akşener’in eylemlere karşı önlem alınması için tüm valiliklere gönderdiği genelge gazetelerde ‘Aydınlık Korkusu’ (Radikal) ve ‘Meral Akşener’in teleks emri’ (Sabah) gibi başlıklarla yer aldı.
28 Şubat 1997'de Milli Güvenlik Kurulu (MGK) hükümetin uygulamalarını eleştiren ve "irticai faaliyetlere karşı" mücadele çağrısı yapan bildiriyi yayınladı. Bu, ‘Postmodern darbe’ diye nitelendirilen, Erbakan’ın istifasına ve Refah-Yol hükümetinin düşmesine yol açacak sürecin başlangıcıydı.
Girişimin fikri takibi yıllarca devam etti
Girişimin çağrısı, Bir Dakika Karanlık eyleminin Şubat ayı boyunca sürdürülmesi yönündeydi. Avukat Mebuse Tekay, eylemin ikinci haftasında bir basın açıklaması yaparak 1 Mart'ı referandum gecesi ilan ettiklerini, yurttaşların çoğunluğu eylemi 1 Mart gecesi de sürdürürse, somut bir adım atılıncaya kadar devam etmeye karar verdiklerini anlatıyor.
Sonuçta 9 Mart’ta Ortaköy Meydanı'nda dev bir mumun çevresinde yapılan kutlamayla çağrıcılar eyleme ara verildiğini duyurdu.
Susurluk’tan 28 Şubat’a görevdekilerCumhurbaşkanı: Süleyman Demirel (16 Mayıs 93 - 16 Mayıs 2000) Başbakan: Necmettin Erbakan (54. Hükümet: 28 Haziran 1996 - 30 Haziran 1997) Başbakan Yardımcısı: Tansu Çiller İçişleri Bakanı: Mehmet Ağar (28 Haziran - 8 Kasım 1996), Meral Akşener (8 Kasım 1996 - 30 Haziran 1997) Adalet Bakanı: Şevket Kazan Milli Savunma Bakanı: Turhan Tayan Emniyet Genel Müdürü: Alaaddin Yüksel Milli İstihbarat Teşkilatı Müsteşarı: Sönmez Köksal Genelkurmay Başkanı: İsmail Hakkı Karadayı Kara Kuvvetleri Komutanı: Hikmet Köksal Deniz Kuvvetleri Komutanı: Güven Erkaya Hava Kuvvetleri Komutanı: Ahmet Çörekçi Jandarma Genel Komutanı: Teoman Koman Genelkurmay Harekat Başkanı: Çetin Doğan Genelkurmay 2. Başkanı: Çevik Bir Genelkurmay Genel Sekreteri: Erol Özkasnak Genelkurmay İstihbarata Karşı Koyma Daire Başkanı: Fevzi Türkeri Genelkurmay İstihbarat Daire Başkanı: Çetin Saner Ege Ordu Komutanı: Doğu Aktulga Zırhlı Birlikler Eğitim Tümen Komutanı: Erdal Ceylanoğlu MGK Genel Sekreteri: İlhan Kılıç |
Girişim, 6-23 Nisan arasında, 'İsyan ediyorum! Israr ediyorum!' diyerek ikinci bir çağrı başlattı. Bu kez eylemciler, pencerelerine, arabalarına ve yakalarına beyaz kurdele takmaya davet ediliyordu. Tekay’ın anlatımına göre eylem ‘’ilki kadar başarılı geçmese de, özellikle büyük kentlerde hemen her mahallede ışıklar yanıp sönüyor, binlerce imza geliyordu.’’
Temmuz’da TBMM, Mehmet Ağar ve Sedat Bucak’ın dokunulmazlıkları kaldırılmadan tatil edilince 'Meclis tatilde, yurttaş nöbette' başlıklı bir medya kampanyasıyla yurt çapında bir iletişim ağı oluşturuldu.
2 Haziran’da İstanbul DGM'de (Devlet Güvenlik Mahkemesi) çete davasının ilk duruşması görüldü. Başbakan Necmettin Erbakan 18 Haziran'da istifa etti. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel yeni hükümeti kurma görevini başbakan yardımcısı, DYP başkanı Tansu Çiller yerine Anavatan Partisi genel başkanı Mesut Yılmaz'a verdi.
Temmuz’da Anavatan Partisi, Demokratik Sol Parti, Demokrat Türkiye Partisi koalisyonuyla kurulan ANASOL-D hükümeti, Meclis'ten güvenoyu aldıktan sonra Başbakan Mesut Yılmaz'a yönelik bir kampanya başlatıldı.
'Meclisten güvenoyu aldın, şimdi sıra yurttaşın güvenoyunda' başlıklı uyarı metni yine faksla yayılıyor, yurttaşlar da faksı imzalayarak Başbakanlık’a gönderiyordu.
8 Ağustos’ta Başbakan Mesut Yılmaz, Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkanı Kutlu Savaş'ı Susurluk hakkında bir rapor hazırlaması için tam yetkiyle görevlendirdi. Avukat Ergin Cinmen’e göre bu raporun hazırlanması, Bir Dakika Karanlık eylemlerinin oluşturduğu baskı sayesinde mümkün olmuştu: ‘‘Bu eylemlilik ilk kez yurttaşlık kimliğini ortaya koymuş oldu. İnsanlar vatandaşlıktan yurttaşlığa geçti, sorunları bilen ve müdahil olanlara yurttaş denildi.’’
Avukat Mebuse Tekay, 30 Eylül'de Meclis açılmadan önce dokunulmazlıkların kaldırılması talebiyle, 'Çetelere Dokunun! Dokunulmazlıkları Kaldırın' diyerek yeniden ışık söndürme eylemine başlama kararı aldıklarını, ancak çağrının televizyon kanallarında sadece birkaç gün yayınlandığını ve Şubat eylemi kadar kitleselleşmediğini anlatıyor.
Kazanın birinci yılında basın toplantısı düzenleyen girişim, Susurluk'un çözümü için yasama ve idareye öneriler içeren 'Yurttaşın Susurluk Raporu'nu sundu. Girişim, kazanın ikinci yıldönümünde yapılan basın açıklamasında da hala gerçekleşmeyen taleplerinin peşinde olduklarını belirtti. (Eİ/HK)
[1] Mebuse Tekay (2002) «Aydınlık için Yurttaş Girişimi», http://mebusetekay.blogspot.co.uk/2014/01/aydinlik-icin-yurttasgirisimi.html (30.11.2014)
[2] Ümit Kıvanç’ın 1 Dakika Karanlık Belgeseli’nden (2002) http://vimeo.com/8105654
[3] Yazılı basından alıntılar için H. Göze Orhon'un ‘Türk Basınında Sivil Toplum: Sürekli Aydınlık İçin Bir Dakika Karanlık Eylemleri' başlıklı yüksek lisans tezinden yararlanıldı.
[4] 2012’de TBMM Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu bünyesinde oluşturulan 28 Şubat alt komisyonunun tutanaklarından